10 Nisan 2012 Salı

KOKU FİLMİ




Osmanlının Kokusu bugüne taşınıyor
Koku filmini hatırlarsınız. Filmde olaylar, 18. yüzyıl Fransa'sına dair bir fotoğraf çeker. Ve hikâye, Paris'in açlığını, pisliğini, sefaletini çeken Jean-Baptistte Grenouille adındaki koku alma yeteneği yüksek bir gencin hayat örgüsü içinde anlatılır.

Bu gencin ulaşmak istediği tek bir şey vardır, insanları mest edecek kokuları bir araya getirmek. Filmdeki karakter Grenouille gibi olmasa da insanların mest olacağı kokuların peşinde olan Hakan Topal da böyle biri. Yalnız bir farkla, o yeni kokular elde etmeye çalışmıyor; Osmanlı sarayında asırlarca var olan koku kültürünü ortaya çıkarmaya, bu kokuları bizlere ulaştırmaya çalışıyor. Peki ama nasıl? Bunu öğrenmek zor değil. Fakat önce bahsedeceğimiz bu kokuların, etkisi altına girmek gerekir. Bunun için, Hakan Bey'in Fatih Malta Çarşısı'ndaki küçük dükkânına gidiyoruz. Burası dükkânın da ötesinde bir kır bahçesi sanki... Sümbül, kakule, lavanta, kehribar, ıtır ve daha birçok çiçekle dostluk kurabiliyorsunuz. Bunlar o dönemde sultanların, padişahların, sadrazamların hatta cariyelerin kullandığı kokular...

Hakan Topal'la çıktığımız tarihî yolculukta ezberlerimiz bozuluyor adeta. Önce koku sektöründe, bundan birkaç yüzyıl öncesine kadar Fransızların değil Osmanlı'nın hakim olduğunu öğreniyoruz. Sonra 300 yıl önce de uluslararası fuarlar, sergiler yapıldığını... Mesela, 1855'te Paris'te düzenlenen Koku Fuarı'na Osmanlı stant göndermiş ve bu, kadınlar tarafından çok ilgi görmüş. Yine 1862 Londra 2. Uluslararası Sergisi'nde Osmanlı kokularının 83 madalya 44 mansiyon ödülüyle tescillendiğini ve Fransa'daki Louvre Müzesi'nde Osmanlı koku arşivinin bulunduğunu ekliyoruz hafızalarımıza. Pretextat Lecomte adlı seyyahın 1902'de yayımladığı anılarında, Osmanlı kokularının Avrupa'da bir ticaret alanı oluşturduğu noktasında söyledikleri ise bütün bunları tasdikler nitelikte.
Hakan Topal'ın bu işe atılması ise tarihe olan merakıyla gerçekleşmiş söylediğine göre. Bu yüzden, bol bol kitap okuyup araştırmalar yapmış. Sonunda sarayda kullanılan 11 çeşit kokunun nasıl elde edildiğini öğrenmiş.
( Alıntı Sevim Şentürk)

OSMANLI SARAY KOKULARI



Padişahın ve sadrazamın kokuları ayrı

Kadın kokuları

Harem kokusu: Sümbül ağırlıklı ipeksi bir koku. Muhabbeti artırdığı düşünülüyor.

Cariye kokusu: Lavanta özünden yapılıyor. Zihin açıcı ve stres alıcı bir özelliği var. Geceleri yatmadan önce bileklere sürülmesi kişinin rahatça uyumasını sağlayıp dinlendiriyor.

Hürrem Sultan kokusu: Kehribar ve baharatlardan elde ediliyor. Dikkat çekici bir koku.

Saray kokusu: Gül ve lavantadan yapılıyor. Yumuşak ve hafif. Sarayda valide sultanlar kullanırmış.

Erkek kokuları

Padişah kokusu: Çam kökünden elde ediliyor. Muhabbeti artırıyor.

Sadrazam kokusu: Vanilyalı ve tatlı bir koku. Yöneticiler tarafından tercih ediliyor.

Kaptan-ı derya kokusu: Ferahlatıcı, iç açıcı naneli bir koku. Kişiyi dinç tutuyor ve enerjisini artırıyor.

Yavuz kokusu: Çam ve kehribardan elde ediliyor. Dikkat çekici, otorite kurucu bir etki bırakıyor. Özgüveni artırıyor.

Kadın-erkek kokuları

İstanbul kokusu: Deniz havasını andıran bir özelliği var. Diri tutuyor, enerji veriyor.

Lokman hekim kokusu: Meyve özlerinden oluşuyor. Sarayda hastaların tedavi edilmesinde kullanılmış.

Sema kokusu: Vücuttaki kötü enerjiyi alıyor. Cinlerden uzaklaşmak, meleklere yakınlaşmak düşüncesiyle kullanılıyor.

Sahra-i cedit kokusu: Çilek özlü. Çekici bir koku.

OSMANLIDA PARFÜM



Bugün kozmetik sektörünün lideri haline gelmiş olan parfümün kökeninin çok eskilere dayandığını biliyoruz.Peki Parfüm Osmanlı sarayı için ne kadar önemlidir?


Osmanlı sarayına küçük bir keşif yapalım:)

OSMANLI’DA PARFÜM
Kokuyu rahmani bir lütuf olarak değerlendiren islam dini,güzel koku sürünmeyi sünnet olarak tanımlamış, peygamberini de “gül kokulu peygamber”olarak nitelemiştir.

Yine Hz. Muhammed, Kudsi hadisinde kendisine sevdirilen üç dünya nimetinden birinin güzel koku olduğunu belirtir.

Osmanlı imparatorluğu da, islam dininden aldığı bu koku kültürünü arşivler tutarak, çeşm-i bülbüllerden,tombaklardan yapılan ilk lüks parfüm kaplarıyla kokuyu günlük hayata sokmuş ve tarihi dönemlerini bile güzel koku isimleriyle anmayı tercih etmiştir.

Geleneksel Osmanlı parfümleri teknik olarak kokulu sular, kokulu yağlar ve gâliye gibi özel kokulu macunlardan ibaret. Kolonya gibi alkol içerikli kokular ise, 19’uncu yüzyılın son çeyreğine dek Osmanlı parfümcülüğünde hiç yer almamış.

BUHUR SUYU BİR DAVETİYEDİR
Osmanlı parfümleri denince ilk akla gelen buhur suyudur. Osmanlı’nın billur şişeli parfümü olan “buhur suyu” terkibi ve yapılışı hakkındaki bilgiler 550 yıllı k bir tarihe sahip.

Sandal, aselbent, kalenbek ve öd ağacı gibi tütsü olarak yakılan maddelerin gül suyu içinde kaynatılmasının ardından misk ve çiçek suyu eklenmesi ile elde edilen bu güzel koku;Tanzimat’tan evvel Topkapı Sarayı’nda fetihten beri devam eden bir gelenek olarak her yıl Ramazan ayının 15’inci günü geçtikten sonra padişaha takdim edilirdi.
GÜL SUYU OLMADAN KONUK AĞIRLANMAZ
Osmanlı’da sıkça bahsi geçen diğer bir koku da gül suyudur. İslam inanışında Hz. Muhammed’in teri olarak kabul gören gül, aynı zamanda o dönemde  en önemli kokulu çiçeklerinden biriydi.                            Osmanlı döneminde kullanılan parfüm şişeleri görselleri:








  

PARFÜMÜN TARİHİ



 Parfüm, latince, kokulu duman anlamına gelen “perfumum” kelimesinden geliyor. Tarihi ise oldukça eski:
Günümüzden yaklaşık 5000 yıl önce, Mısırlılar güneş tanrıları Râ için güneşin doğuşundan batışına dek kokulu otlar yakarlardı.Ölülerini ise kokulu yağlar kullanarak mumyalar, mezarlarına parfüm şişeleri ve kokulu kremler koyarlardı.

Çağdaş niteliklere sahip ve bilinen ilk parfüm 14. yüzyılda, 1370 yılında yapıldı ve güzelliğiyle ünlü Macar kraliçesine atfedildi. Esans ve biberiye yağı ile alkol karışımından elde edilmiş, lavanta yağı ile zenginleştirilmiş bu karışıma özel bir isim verilmesi de unutulmamıştı: “Macar Suyu”.

16. yüzyılda cam sanatının ilerlemesiyle birlikte parfümün gelişme süreci de hızlandı. O yıllarda parfümün en çok üretilip tüketildiği ülke Fransa idi.

20. yüzyılda parfümler muhteşem şişeleriyle birer sanat eseri halini aldı. Parfümler vücut kokularını bastırmak için değil, kişiliklerin altını çizmek için kullanılmaya başlandı ve çağdaş yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi.